Orhan BARUTÇU


Kaynarca'da yaşamak…

Orhan Barutçu Köşe yazıları, kaynarca, başoğlu, karaboğaz,kabet,sezgin tutar, kaynarca,


Kaynarca'da yaşamak… 

 

   Önce şunu söyleyerek gireyim yazıya; harika bir şey! 

 

  Neresinden başlasam? Bazen bodoslama (bir denizci terimidir; burundan, kafadan girmek) girersin, sonra yazı kendini düzeltir. Ben de öyle girdim galiba? 

 

   Beş ya da altı ay kadar oldu, bir sohbetimizde, sağolsun Sezgin bey Kaynarcarehberim.com'da yazabilirsin deyince, çok mutlu oldum. Tamam dedim ama galiba tembellik ettim. Yaşam gailesi işte…Gerçi emekliyim, boş zamanı çoktur diye düşünülebilir ama öyle olmuyor. En azından benim için öyle olmuyor. Eğer benim gibi meraklı biriyseniz boş kalamıyorsunuz… Kısmet bugüneymiş diyelim. Teşekkür edip, başlayalım. 

 

  Baştan şunu unutmadan söylemeliyim; Sezgin bey Kaynarca için çok değerli bir insandır benim gözümde. Kaynarca'yı 7 yıldır tanıyorum desem yanlış olmaz. Kaynarca da beni tanıdı,bu zaman zarfında. Tanıyanlar bilir ki, bu platformda yazıyorum diye böyle yazacak biri değilim. 20 yılı aşkındır buranın köyünde evim var ama, İstanbul'dan deyim yerindeyse, yazlıkçı olarak gelip gittik. Ama ne zamanki buraya yerleşmeye karar verdik, Kaynarca'yı o zaman tanımaya başladık. Ve şansımız varmış ki, bir tiyatro oyunu sayesinde KABET'le, onun oyuncularıyla, değerli yönetmeni Suzan hanımla ve KABET'in koordinatörü Sezgin bey'le tanıştık. Kaynarca ile tanışmamız böyle oldu ve sonrasında diğer dostları yavaş yavaş tanımaya başladık. Bu arada oyundan, Engelli Derneği Başkanı Fatma Gömenç hanım aracılığıyla haberimiz oldu.Onun da hakkını yemeyelim, çünkü önce onunla tanışmıştık… 

 

   Şunu hemen belirtmeliyim ki, İstanbul gibi metropol bir şehirde ömrünün büyük bir bölümünü geçirmiş biri olarak, burada böylesi bir sosyal çevre bulacağımı tahmin etmezdim. Ailece izlediğimiz oyunu çok beğenmiştik. Ki, tiyatroya aşina bir aileyiz. Profesyonel bir kadro olmamasına karşın,oyuncu performansları, oyun akışı çok iyiydi. 

Bu durum,o zamana göre,bizim gibi yabancı bir gözle bakıldığında,ilçe için önemli bir puandı. Sonrasında biz de dahil olduk zaten. 

 

  Aslında buradan kimseyi tanımazken, çok tesadüfi olarak yer aldık. Bir kafa dinleme yeri arıyorduk, ama tıkış tıkış yazlıkları da sevmiyorduk. İstedik ki köy gibi bir yer olsun. Ben şehir çocuğuyum ama yazları hep köyde geçirirdik. Eşim de öyle,köy hayatını tanıyor, seviyor. Dedik ki,çocuklar da tanısınlar köy yaşamını. Ayakları toprağa bassın, çamura bulanmayı, dikene takılmayı, parmağa batan dikeni çıkarmayı, ateş yakmayı, sivri sinekleri kovmak için tezek tütsülendirmeyi, denizde yüzmeyi,balık tutmayı, fidan dikmeyi,ağaca çıkmayı, çimende güreşmeyi, yeşillikler içinde bisiklete binmeyi,...öğrensinler. Tesadüf işte, o günlerde bir arkadaşım buralarda satılık yerler olduğunu duyunca, bundan benim de haberim olunca kalktık geldik İstanbul'dan. Doğa harikası,bozulmamış bir yer. Öyle aldık. İyiki de almışız. Çocuklar hepsini yaptıkları gibi, çakalı da tanıdılar, kirpiyi de tanıdılar, domuzu da tanıdılar. Baykuşun ötüşünü duydular, kızıl gerdanı tanıdılar, kara tavuğu tanıdılar. Sığırcıkla farkını anladılar. Gece kuşlarını dinlediler, sabah bülbüllerle uyandılar. Denize karşı semaver çayı içmeyi öğrendiler. 

Tabiki kazma salladılar, bellemeyi öğrendiler. (klasik müzik eşliğinde… şehirlinin de bahçe bellemesi böyle oluyor… ) tüfek atmayı öğrendiler… 

 

  Buraya yerleşmemiz Kovit salgınından bir-birbuçuk yıl önceydi. Salgın yaygınlaşıp da, insanlar evlerine kapanınca, iyi ki bu duruma İstanbul'da yakalanmadık dedik. Yerleşik yaşama alışma sürecinde bu durumun oluşması, bizi neredeyse hiç etkilemedi. Ben salgının buralara daha geç ulaşacağını düşünüyordum. Evet, büyük şehirlere göre daha geç geldi ama nüfus hareketliliği, beklediğim zamandan önce ulaşmasına neden oldu diye düşünüyorum. Kaynarca halkı zaten gezmeyi çok seviyor, bunu gördüm. O süreçte İstanbul'daki arkadaşlarla konuştuğumuzda, çok zorlandıklarını anladım. Yani bilmeden, tam zamanında yeleşmiştik. 

 

  Yalnız, bu konu açılmışken şu komik anımızı anlatmadan geçemeyeceğim; evimiz bahçe içinde, rahat ama, değişik bir hava almak için, büyük oğlumla sahile doğru yürüdük. Kumların üzerinde gezinip, denizi seyrederken, bir düdük sesiyle irkildik! Dönüp baktığımda, jandarmanın arabasını ve bize doğru işaret eden jandarmayı gördük. Karaboğaz plajını biliyorsunuz, Karasu'ya doğru uçsuz bucaksız bir plaj. Oğlum ve benden başka kimse yok, plajı kapatmış gibiyiz yani. Neyse, jandarmanın işareti üzerine, gülümseyerek yaklaştık, “hayırdır, ne oldu?” diye sordum, “haberiniz yok mu, sahillere inmek yasaklandı” dedi. “Allah Allah! Bizden başka kimse yok, ne olacak ki burada” dedim. Ama, içimden de ‘emir demiri keser’ onu bildiğim için, çok da diretmedim. Çünkü o aldığı emri sorgulayamazdı, gerçekliğe uymasa da uygulamak zorundaydı. İstanbul gibi, sahillerinin kalabalık, parklarının kalabalık olduğu bir şehir içindi o emir ama, emir emirdi! Yürüdük gittik tekrar eve doğru. Onlar da devriyesine devam ettiler… Maskelerimizle, yine de zor günlerdi. Ama burada olduğumuzdan şanslıydık. 

 

   Halk Eğitim’in aktif olması, birçok branşta kursların olması, kültürel ve sportif faaliyetlere hem kurumun, hem de belediyenin destek vermesi, buna Gençlik Merkezi’ni de dahil etmek gerek, ilçede bir sinerji yaratıyor. Tabiki daha iyi olabilir, bu her zaman böyledir. Ama böyle küçük bir ilçede bu çalışmalar hissediliyor. Bunu daha ileri taşımak gerek. Yine güzelliklerden bir tanesi, sanat çalışmalarına verilen önemin bir uzantısı olarak,ilçede koro çalışmalarının olması. Bu çok güzel bir şey. Biliyorsunuz, müzik birleştirici dir. Birisi mırıldandı mı diğeri ona eşlik eder. Eskiden traktörler yokken, insanlar birbirleriyle daha fazla yardımlaşarak işlerini görürlerdi. Bu arada sohbetler edilir, bazen de türküler söylenir. Bilenler de katıldı mı, al sana koro. İşler daha bir şevkle yapılır. İlçedeki koro çalışmalarının da aslında ilçeye böyle bir etkisi vardır. Dolaylı olarak herkese yansır. Şimdi bu çalışmaları kalıcı kılmak önemli. 

 

  Hasbelkader, bu konularda benim de bir katkım oluyor diye mutlu oluyorum. Halk Eğitim bünyesinde, belediyenin desteğiyle bağlama kursu vermek, bana da çok şey kattı. Bu çalışmaların kursiyerler açısından da devamlılığını sağlamak çok önemli. İlçede, birlikte yaşamanın ve sıcak ilişkiler kurmanın dolaylı, bazen de doğrudan aracıdır. 

 

  Kaynarca'nın şöyle de bir avantajı var, coğrafyasının verdiği avantajla tarım ve hayvancılık konusunda şanslı yerlerden biri. Bozulmamış bir doğası var. Toprakları verimli, hayvancılık konusunda da bitki örtüsü ve ortam müsait. Orman alanları yönünden de zengin. Ben her Kaynarca'ya inerken, zümrüt gibi ormanların içinden geçtiğimin  farkında olarak, onun mutluluğunu yaşayarak geçiyorum ormanların arasından. O an bana her şeyi unutturuyor… 

 

  Sakarya bir bütün olarak ele alındığında, bizim bölgemiz nispeten düz bir coğrafyaya sahip olduğu için bisiklet sporu ilçe düzeyinde ciddi bir şekilde ele alınıp, yaygınlaştırılabilir. Bu her yaştan insana hitap edecek şekilde ele alınabilir. Sanki bunun yeterince farkında değilmişiz gibi geliyor bana. 

 

  Bu konuda kendimden örnek vereyim. Benim çocukluğumda bisikletim yoktu. Orta okul çağında, mahalleden bir arkadaşımın bisikletinde öğrenmiştim sürmeyi. Sonra lisede iken bir anım var ama, onu sonra denk gelirse anlatırım… 

Şimdi burada 3 tane bisikletimiz var. (Birini Suzan hocam hediye etmişti sağolsun. Ön tekerleğini tamir edince yeni gibi oldu) İnanır mısınız, ben adam gibi bisiklete binmeyi burada öğrendim. Bu yaşımda köy köy bisikletle geziyorum bazen. Müthiş keyif alıyorum. Bazen bunu ailece yapıyoruz. Köyde tamirci olmayınca, gerekli takımlarını aldım, bu yaştan sonra tamiratlarını da kendim yapıyorum. 

 

   Yani diyeceğim o ki, coğrafya bunun için biçilmiş kaftan, neden bisiklet grupları oluşturulmasın? Bunu ilk başlarda büyük organizasyonlar şeklinde de düşünmek gerekmiyor. Ama ciddiye alınırsa bir yerlerden başlanılır. 

 

   Bizde herşey büyük düşünülür, o yüzden başlamak için zaman ve para gerektiği için hep geç kalınır, ya da yarım kalır. Örnek mi, hemen yazayım; önceki Büyükşehir Belediye Başkanı, Adapazarı-Kaynarca-Karasu üçgeninde bir bisiklet yolu yaptı. Ve etap etap yapıldığı için, yapılan etaplar açılışa kadar kullanılmasın diye, giriş ve çıkışlarına demir kapılar yapıldı. Ve zincirlerle asma kilitler takıldı. Açılış oldu mu bilmiyorum, o demir kapıların boyaları dökülerek çürüdü, yollarında otlar biterek, özel olarak serilmiş kırmızı çakıl taşları görünmez oldu… Böyle boşa giden paralar harcamaktansa, gerçekçi yaklaşarak küçük organizasyonlarla başlanabilir. Öyle,illa en iyi bisikletler, illa yarış bisikleti olacak diye bir şey yok. Kimin nesi varsa katılsın. Bunun kültürü oluşsun. Böylece,olabilecek ufak tefek tamiratları giderebilecek beceriler gelişir. Patlak lastik tamiratı o kadar kolay ki, bu bilinmediği için, tekeri patlayan bisiklet bir kenara atılıyor. Ve yazık oluyor. Güzel şeyler olabilecekken, daha başında ölüyor.

 

  Günümüzde,basit elektrik motorlu, basit ve kullanışlı araçlar üretildi. O da güzel,ama ben başka bir şeyden bahsediyorum. Bisiklet, spordur, harekettir, gezidir, birlikte yapıldığında dostluktur, muhabbettir, sosyalliktir. Ve üstelik para gerektirmez. Yeterki kadrosu sağlam olsun, ikinci el de olsa olur. Bir de vitesli olsun, o kadar. Gerisi hiç önemli değil, yavaş yavaş öğrenilir. Ben yola göre vites kullanmayı ve ayarlarını burada öğrendim. 

 

  Bu bisiklet kültürünü, 90’lı yıllarda öğretmenken, kurs için gittiğim Konya’da tanımıştım. Hatta bisiklet park yerlerini görünce şaşırmış, fotoğrafını çekmiştim. Orası da burası gibi düz bir coğrafyaya sahip olduğu için, bisiklet çok yaygın. Buraya taşındıktan sonra, benzeri durumu Adapazarı’nda da görünce çok sevinmiştim. Hemen, bisiklet parçaları satan mağazaları araştırmış, uygun fiyatla satan yerleri tespit etmiştim. Şimdi ruble anahtarım bile var… 

 

   Yani bu konuda belki çok uzattım lafı ama, coğrafyamız çok uygun. Yemyeşil bahçeleri geçen, çok güzel yollarımız var. Bisikletle ulaşılacak çok güzel göl kenarlarımız var, deniz kenarlarımız var. İnanın bunlar, büyük şehir insanının arayıp bulamadığı nimetler. Burada elimizin altında, ama bana göre yeterince farkında değiliz. 

 

   Bir tespitimi söylemem lazım; genel olarak Kaynarca halkının oturmuş bir deniz kültürü yok. Bunu araştırdığımda, karşıma boğulmalarla ölümler çıktı. Ben Trabzon'luyum. 12 yaşıma kadar çocukluğum deniz kenarında geçti. Topu bile deniz kenarında oynardık. Sonra İstanbul'a göç ettik. Doğu Karadeniz’in Samsun’a kadar olan bölümünde dağlar denize paraleldir. Dağlar denizden yukarı doğru hemen dikleşir. Uzantıları da denizin içine doğru çabucak derinleşir. Burada öyle değil. Çünkü coğrafya dağlık değil, nispeten düz. Bu düzlük deniz içinde de devam ediyor.Deniz aynı deniz ama, dibi aynı değil. Dibi sığ ve kumluk. Fırtınalarda dip, çok çabuk şekil değiştiriyor. Ve bu sığlık bazı yerlerde RİP akıntısı oluşturuyor. Yüzmekte ustalaşmamış insanlar tüm bu sebeplerden dolayı, maalesef denizin bu oyunlarına yenik düşüyor. Bu korku insanlarda var, bunu gördüm. Buna rağmen, hangi kurum eliyle yapılacaksa, balıkçı barınakları, ya da küçük iskeleler yapılsa, yavaştan da olsa denizcilik ve balıkçılık kültürü gelişebilir. Buna rağmen, tatlısu balıkçılığının, amatör de olsa, yaygın olduğunu görüyorum. Bu açıdan da çok güzel bir yer Kaynarca. 

 

 Kaynarca'nın güzel bir tarafı da, hem İstanbul'a hem de Ankara'ya çok uzak olmamasıdır. Adapazarı-Kaynarca yolunun duble olması da çok rahatlık getirmiş, insanların ufkunu açmıştır. Belki sanayi kurmak ve geliştirmek için duble hale getirilmiştir bu yol, bilmiyorum ama,her yönden iyi olmuş. Benim için Kaynarca'ya sanayi kurulması sevinilecek bir şey değil, çünkü bir sanayi şehrinden geliyorum. Oralardaki yaşamı gayet iyi biliyorum. İyi ve kötü taraflarını biliyorum. Sanayinin gelişmesiyle, işsizlik azalacaktır, bu iyi bir gelişme. Fakat hava kirliliği,çevre kirliliği gibi sorunlar artacaktır. Bunların çözümü yok mu? Var. Öncelikle sorulması gereken soru, doğru yer mi? sorusu. Yine nüfus hızla artacaktır. Bu,sonuçları itibariyle,nereden baktığınıza bağlı olarak, iyi olarak da değerlendirilebilir, kötü olarak da. Sanayi bir ülkenin zenginliğidir, ama tarımı da zenginliktir. Önemli olan, doğru yerde kurmaktır. O kadar tarım alanının işgal edilmesi doğru mu sormak lazım… Dileyelim güzel olsun. 

 

   Bazen arkadaş sohbetlerinde, Kaynarca’nın çok gelişmediğinden bahsediliyor. Tabi çok eskiyi bilmiyorum,ne kadar geliştiğini ya da gelişmediğini sizler kadar gözlemleme şansım olmadı. Ama size şunu söyleyebilirim, 1990 yılında Erzurum'da askerlik yaptım. Hafta sonları gezmek için çıktığımızda, bir tek işlek caddesi vardı, bir aşağı, bir yukarı orayı gezerdik; Cumhuriyet caddesi! Başka gezilecek yeri yoktu. O yüzden oraya ‘Mecburiyet’ caddesi derdik… Ve orası il'di, burası ilçe. Ben normal görüyorum. Gelişmeden ne anladığımız önemli. Gelişme kalabalıklaşma ise, bu bir gelişme değil, ama değişmedir. Kalabalıklaşmayla ilişkiler değişir,çevre değişir,dinamikler değişir. Bunlar olumluya değişirse gelişme olur, kabul, ama kalabalıklaşma bazen çirkinleşerek de devam eder. Bu olacaksa olmasın daha iyi. Kandıra’ya bakıyorum,buradan çok daha eski, neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt ama orası da öyle. 50 bin nüfuslu bir yer. 

Nitelikli gelişmelere evet. 

 

   Belki bu OSB’nin gelişmesiyle, ilçe merkezinin nüfusu artarsa, merkezde yeni ihtiyaçlardan dolayı ‘gelişme’ denilen yeni oluşumlar olabilir. 

Ama ben dışarıdan gelmiş biri olarak, böyle kalsın diye düşünebilirim,böyle olduğu için tercih ettik zaten. Ama tabiki, kalabalıklaşmanın ve değişmenin önüne geçemeyiz. O halde uğraşımız iyi yönde değişim olsun diye olacak doğal olarak. Bunun için de yukarıda saydığım gibi, sanat, edebiyat ve sportif faaliyetleri hayata geçirebileceğimiz,güzel ortamlar, güzel mekanlar oluşturmak olacaktır. 

 

  İnsanın insana saygısının olduğu her yer güzeldir. Kaynarcamız da öyle. O yüzden biz de  “Gaynarcalı” olduk. İyiki de olmuşuz. Daha güzel günler için, yeniden merhaba. 

 

   Daha sık buluşmak üzere… 

 

   

 

 

   

Reisler Göletine Piknik İçin Gidenlerden Çöplerini açık alana bırakanlar ÇOK AYIP

Kaynarcalı 6 Küçük sporcumuz Türkiye Şampiyonası’na katılacak

Katibe Annemizi kaybettik, Cenazemiz var

Kaynarca da 5 Ağustos 2025 Salı Bu Akşam Nöbetçi ECZANE

5 Ağustos 2025 Salı Bugün Günlük BURÇ Yorumlarınız

Acı ölüm hepimizi üzdü, Aliosman kardeşimizi kaybettik

1 Ocak'ta resmen başlıyor: IBAN'a para transferinde bu açıklamayı yazmak artık zorunlu olacak

YAZGAN ,Ulsoy ve Develi Ailelerinin nikah merasimine Katıldı

4 Ağustos 2025 Pazartesi Bugün günlük BURÇ Yorumlarınız

En sondakika kaynarcada kaza 2 ağır yaralı

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 36 30 1 5 60 95
2.Fenerbahçe 36 26 4 6 51 84
3.Samsunspor 36 19 10 7 14 64
4.Beşiktaş 36 17 8 11 23 62
5.İstanbul Başakşehir 36 16 14 6 4 54
6.Eyüpspor 36 15 13 8 5 53
7.Trabzonspor 36 13 11 12 13 51
8.Göztepe 36 13 12 11 9 50
9.Rizespor 36 15 17 4 -6 49
10.Kasımpaşa 36 11 11 14 -1 47
11.Konyaspor 36 13 16 7 -5 46
12.Alanyaspor 36 12 15 9 -7 45
13.Kayserispor 36 11 13 12 -12 45
14.Gazişehir Gaziantep 36 12 15 9 -5 45
15.Antalyaspor 36 12 16 8 -25 44
16.Bodrum FK 36 9 17 10 -17 37
17.Sivasspor 36 9 19 8 -16 35
18.Hatayspor 36 6 22 8 -27 26
19.Adana Demirspor 36 3 28 5 -58 2